Sharon Stone: Çığlık atın, işe yarıyor!

Nereden bağlanıyorsunuz?

– Los Angeles’ta evimde, yatak odamın terasındayım. Güzel bir Los Angeles günü; bahçem güzel, çocuklarım mutlu…

Sinemalar açıldı, sinemaseverler salonlara döndü. Sizi bu sektöre aşık eden filmi hatırlıyor musunuz?

– Pennsylvania’daki Great Lakes bölgesinde büyüdüm. Bir tür liman kasabasıydı, barlar ve fabrikalar vardı, sanayi yoğundu. The Tribune- Republican gazetesinin yayınlandığı, cumhuriyetçilerin yoğunlukta olduğu bir kasabada, demokrat olduğum için oldukça radikal bir çocuktum. Gençken “Cleopatra Jones” filmini izlediğimi hatırlıyorum. Seyirciler içindeki tek beyaz kişi bendim. Siyah-beyaz filmleri çok severdim. Filmler, benim için mevcut ve korkunç üç kanallı televizyondan çok daha ilginçti. Yaşadığım kasabam endüstri yeri olduğu için gerçekten ya çok eski filmler ya da C sınıfı filmler gelirdi. Ama gençken mecburiyetten de olsa eski filmleri izlemek çok özel bir deneyimdi.

Hollywood’a ilk geldiğinizde neler hissettiniz?

– Los Angeles’a geldiğimde yaptığım ilk şey, Marina del Rey’de bir daire tutmak oldu. Çünkü okyanus kenarının gerçekten harika bir yer olduğunu düşündüm. Tekneler, liman, okyanus, temiz hava… Bunu daha önce hiç görmemiştim! Ocak ayıydı ve balkonumda mayomlaydım. Hava benim için o kadar sıcaktı ki… İlk taşındığımda, “evet, işte bu yaşamak” diye düşündüm. İlginç değil mi, ilk etkilendiğim şey Hollywood yazısı olmadı.

Sete ilk adım attığınız zaman neler hissettiniz?

– Gerçek hayalim neydi biliyor musunuz? Martin Scorsese ve Robert De Niro ile çalışmaktı. Aktör ve oyuncu koçum Roy London, “bu işten ne istiyorsun” dediğinde, onunla paylaştığım rüyam buydu. İstediğimi aldım, yapmak istediğimi yaptım! (1995’de çekilen Casino filmi.) Ama itiraf etmeliyim Martin’in stratosferine yakın yönetmenlerin bana iş teklif etmemesi beni biraz hayal kırıklığına uğratmıştı.

BEN ZATEN 20 YILDIR KARANTİNADAYIM

 

◊ Karantinadayken en çok neleri özlediniz?
-Karantinada gibi yaşamak benim normal hayatım. Paparazziler ya da insanlar beni takip etmeden ya da kovalamadan evden çıkamıyorum. Bu yüzden çok fazla dışarı çıkmıyorum. 20 yıldır inzivada gibi yaşıyorum zaten.

AŞK KİMYASINI BİREBİR HİSSETMELİSİN

◊ Yeni dönem ilişkiler ve aşklar hakkında neler düşünüyorsunuz?
-İki kişi arasındaki kimya, hissetmen gereken bir şey. Telefon mesajıyla, sosyal medya ya da Facetime üzerinden yapılabilen bir şey değil bence!

ÇOCUKLARIM İYİ BİR AKTRİS OLDUĞUMU DÜŞÜNÜYOR

◊ Çocuklarınızdan bahsettiniz, mutlular dediniz… Onların ilgisi var mı sinemaya?
– Tüm filmlerimi gördüler. ‘Temel İçgüdü’ filmi hakkında çocuklarımla çok konuştuk. Özellikle insanların yakışıksız yorumlarına karşın, gerçekte ne olduğu hakkında tartıştık. İyi bir aktris olduğumu düşünüyorlar. Çok istikrarlı bir gerçeklik algıları var. Ve Robert De Niro… Çocuklarımın en sevdiği aktörlerden ama onların De Niro hayranlığı ‘Casino’ ile değil, ‘Meet the Fockers’ ile başladı… ‘Casino’yu gördüklerindeyse De Niro’ya gerçekten bayıldılar (gülüyor).

◊ Peki, onlar da şov dünyasında yer almak istiyor mu?
– Belki en küçüğü olabilir… Çünkü izlediklerine eleştirel yaklaşır. Nasıl kurgulandıklarına, nasıl yönetildiğine, ışıklandırmanın nasıl olduğuna, senaryonun nasıl olduğuna dikkat eder. Neden kötü adamı çok erken kesiyorlar ya da neden hikayeyi ele veriyorlar gibi yorumlar yapar. ÇAnimasyon hakkında gerçekten çok bilgili. Sofistike bir zevki var. Oldukça zeki ve tüm bunlarla çok ilgileniyor. Ama bu mesleği yapar mı bilmiyorum? Bir şey söyleyemem. Okulda doğaçlama yapıyor ve oyunculuk dersleri alıyor. Bu işin her yönünü seviyor diyebilirim. Hem kamera önü hem kamera arkası ilgisini çekiyor.

◊ Sizi ne mutlu ediyor?
– Çocuklarım beni gerçekten mutlu ediyor ve güldürüyor. Gerçekten komikler. Çok eğleniyoruz. Harika televizyon şovları, küçük şakalar beni mutlu eder. Resim yapmaya çalışmak ve sonra resimlerimin üzerini boyamak ve üzerini boyadığım resmin üzerini boyamak, sonra hepsinin korkunç olduğunu fark etmek beni mutlu eder.
Sonra bir ressamdan ziyade daha iyi bir eskiz sanatçısı olduğumu fark etmek mesela…

BOŞANDIĞIMDA VELAYETİ KAYBETMEK KORKUNÇTU

Geçirdiğiniz korkunç hastalık dışında size en çok üzen olay ne olmuştu?

– Boşandığımda eski kocam çocuğumun velayetini almıştı. Bu bir anne için korkunç bir deneyim. Evladın için kurşunu bile gözü kapalı yersin. Anne, çocuğunun 7/24 yanında olmadığı herhangi bir geçiş döneminde kalp kırıklığı yaşar. Odönem beni çok üzmüştü.

Bunca yıl göz önünde olmak ve herkesin hakkınızda fikir beyan etmesi… Neler yaparsınız hakkınızda saçma sapan yorumlar duyduğunuzda?

– Balkonuma çıkıp, biri beni öldürülüyormuş gibi çığlık atmak için kendime izin veriyorum. Dışarı çıkıyorum ve kelimenin tam anlamıyla ciğerlerim parçalanana kadar çığlık atıyorum. İçeri giriyorum kafamı ya yastığıma vuruyorum ya da yastığımı yumrukluyorum (gülüyor). Harika bir şey, rahatlatıcı. Sonra işe geri dönüyorum. Siz de deneyin, işe yarıyor… Daha fazla şefkate ihtiyacım var, daha fazla mizaha ihtiyacım var, daha fazla hassasiyete ihtiyacım var, daha fazla düşünceli tavırlara ihtiyacım var… O kadar…

AMELİYAT MASASINDA ÖLÜME YAKIN HİSSETTİM

◊ ‘The Beauty of Living Twice’ (İki Kere Yaşamanın Güzelliği) çok ses getirdi. Neden yazmak istediniz bu kitabı?
– Bu, benim uzun zaman önce yazmaya başladığım bir şey. Daha önce dergiler için bir sürü kısa hikaye yazdım. Nantucket Kitap Fuarı’na gitmiştim, orada birçok yazarla ve fuara ev sahipliği yapan kadınla tanıştım. Bazı yazılarımı görmüştü. Orada beni, gerçekten yazılarımın harika olduğuna ve oturup hemen bir kitap yazmaya başlamam gerektiğine ikna ettiler.

◊ Oyunculuktan ziyade daha çok yazmaya odaklanmayı planlıyor musunuz?
– Projelerinde gerçekten beni isteyen yönetmenlerle çalışmak istiyorum sadece. Rol tercihlerden ‘biri’ olmak istemiyorum. Sadece doğrudan teklif kabul ediyorum artık.

◊ Kitabın başlığı yaşadığınız sağlık sorunlarından ilham alınarak ortaya çıktı, öyle değil mi?
– Galiba! Parlak bir ışık gördüm, ölüme yakın bir deneyimi ameliyat masasında yaşadım. Hayatımı gözden geçirmek ve kendime sormak istedim, neden kendini bu kadar zorladın?

scroll to top