Esra Gezginci İstanbul’un sırlarına kapı aralıyor: İbrahim Paşa Sarayı’nın bilinmeyenleri

İbrahim Paşa Sarayı, Osmanlı zamanında sultan düğünlerinin, şehzade sünnetlerinin görkemli törenlerine ev sahipliği yaparak bügün Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılıyor.

Bu tarihi yapının, Pargalı İbrahim Paşa ile Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşi Hatice Sultan ile birlikte yaşadığı saray olduğu düşünülüyor.

Topkapı Sarayı’nın neredeyse yanı başında olan bu sarayda neler yaşandı? İbrahim Paşa neden idam edildi? Kabri nerede?

Sarayın esrarengiz hikayesini sanat tarihçisi Doç. Dr. Sedat Bornovalı anlattı.

Sultanahmet Meydanı Roma döneminde Hipodrom olarak kullanılıyordu, fetihten sonra meydan eski işlevini yitirdi ancak meydan her zaman görkemli bir yer oldu. Devlet adamlarının yerleşim yerine dönüştü. Peki bulunduğu alan nasıl bir yerdir ?

“Burası bugün algılayabileceğimizden aslında çok daha geniş bir Hipodrom söz konusu. Yani hem İbrahim Paşa Sarayı’nın bulunduğu yer hem bugünün Marmara Üniversitesi, Sultanahmet Camii aslında bu çok geniş koşu alanının bir parçası. Atlar diyoruz. At yarışı diyoruz ama genellikle araba yarışları bunlar. Atların çektiği araba yarışları ve Roma İmparatorluğu’nun geleneğinin bir parçası. Yani aslında bakarsanız, Doğu Roma da Bizans da erken dönemlerde devam ediyor olsa da Fatih Sultan Mehmet geldiği zaman o gelenek burada çoktan kopmuş durumda ama önemiyi kaybetmemiş. Şöyle
bu alan için devlet adamlarının yerleşim yeri diyoruz. Bu da sebepsiz değil. Topkapı Sarayı’na o kadar yakın ki yürüme mesafesinde. Son derece görkemli törenlerin geliş gidişine de yani teşrif-i şahaneye de gayet uygun bir mekan olduğu için kaçırılacak bir fırsat değil İbrahim Paşa Sarayı’nın konumu.”

Sarayın adı İbrahim Paşa ancak ilk sakini Pargalı değil? Ne zaman yapıldı?

“Ne zaman yapıldığına dair net bilgi aslında yok zaten mimari eserlerin tarihini tespit etmek için bir kitabeye ya da başka bir yazılı belgeye, dönemin tarihini anlatan ayrıntılı bir esere ihtiyacımız oluyor. Dolayısıyla bu saray o kadar şanslı yapılardan biri değil ve bize net olarak ne zaman inşa edildiği söylenmiyor ama büyük ölçüde rivayetler 2. Bayezid devri yani Fatih sultan’dan hemen sonra inşa edildiğine dair bilgiler mevcut. 1520’de Kanuni Sultan Süleyman padişah olduğu zaman elimize geçen bir belgede buranın İbrahim Ağa, o zaman ağa çünkü rütbesi daha paşa değil, için onun hanesi olarak tamiratına dair kapsamlı bir tamirat geçirdiği büyük ihtimalle genişletildiğine dair bir belge var. Dolayısıyla 1520’de bugünkü haline hayli yaklaştığını söyleyebiliriz. Daha önceleri belki biraz daha küçük ama yine de önemli bir yapı olarak Sultanahmet Meydanı’nda yerini almış. O zaman tabi buranın adı Sultanahmet Meydanı değil At Meydanı çünkü henüz Sultanahmet Camii buraya inşa edilmemişti.”

Bu sarayın diğer vezir ya da paşa saraylarından farkı nedir?

“Sadece bu sarayı görmek bile birçok şeyi bize farkettiriyor. Taştan bir saray. Başka taştan vezir sarayı yok. Sadece padişahların sarayları bu şekilde bir mimariyle yapılıyor. Neredeyse padişahla rekabet eder şekilde tam şehrin en orta yerinde onun sarayıyla rakip olabilecek boyutta bir saray yaptırmış. Pargalı, padişahın her ne kadar hanedan mensubu olmasa da dolayısıyla tahtta geçme riski yok ama gücüne rekabet geliştirebilecek şekilde unvanlarla donatılmış gerçekten tüm yetkileri üzerinde toplamış bir isim. Zenginleştikçe zenginleşiyor. Osmanlı’da hiç alışılmamış bir durum bu ve bir adım sonrasının ne olabileceğini düşünmeye imkan bile yok. O yüzden belki de kurtulmak en iyisi diye padişahın düşünmesini de sağlamış olabilirler. Sadece Hürrem değil çevresinde onun gücünü kıskanan, onunla rekabet eden, onun yerine geçmek isteyen kim bilir kaç tane isim vardır.”

Pargalı, Kanuni döneminin en çok tartışılan ismi oldu. Peki Kimdir bu İbrahim Paşa?

“Bunu hepimiz merak ediyoruz. Nerede başladığı ve tam olarak nerede bittiği belli olmayan ama ışıltılarla dolu. Bu ışıltılı hayatı kendinin seçtiği belli olan görkemli belki 40 seneye sığmş bir ömürden bahsediyoruz. İstanbul’da doğmadığı kesin. Esir hayatıyla başladığı belli. Herade 5-6 yaşındayken deniyor. Esir olarak alınmış. Manisa’daki bir döneminden söz ediliyor. Çok muhtemel. Belli ki Kanuni ile tanışmadan daha önceleri bile çok iyi bir eğitim görmüş. Yani Batılı bakış açsııyla değerlendirecek olursak tam bir Rönesans insanı diyebileceğimiz. Batıda o sıra Rönesans var. Aslında FSM için de aynı şeyi söyleyebiliriz daha öncesi için de dolayısıyla. Müziği seviyor, çok dil biliyor. Tam kökeni belli değil. Bazısı Rum diyor, bazısı Frenk diye bahsediyor ama tabi o çok geniş kapsamlı bir ifade. Fransız olması gerekmiyor.”

“İtalyan olabilir deniyor. İtalyanca bildiğini biliyoruz mesela. Dolayısıyla Batı dünyasına çok yakın ama çok iyi bir müslüman. Babasını, ailesini takip ediyor, yanına getirtiyor. Babası da müslüman oluyor ve o şekilde Osmanlı’ya en iyi şekilde uyum sağlamış. Osmanlı dışından kökenleri olsa bile gerçek bir İstanbullu olmuş bir veziri azam, bir sadrazam olarak karşımıza çıkıyor. İyi bir asker. İyi bir diplomat. Hem de iyi bir siyasetçi diyebiliyoruz çünkü askeri amaçla gittiği, yaptığı yolculukların hepsinde halkla bir arada kötü yöneticilerden kurtulmaya çalışıyor.”

“Halkın ihtiyaçlarını, sorunlarını mutlaka çözmeye çalışıyor. Çok popüler, çok seviliyor. Yani sadece Kanuni Sultan Süleyman nezdinde değil halk nezdinde de makbul olduğunu söylemek son derece mümkün. Ama düşünün ki bu fermanda gördüğünüz gibi Kanuni Sultan Süleyman’ın ayarında olmasa da neredeyse kendisinin imzasını bile tuğra şeklinde atacak derecede dışarı farkettirmediği kibri olsa gerek. Normal şartlarda sohbeti güzeldi diye anlatıyorlar, mütevazıydı diye anlatıyorlar ama giyimine kuşamına baktığınız zaman Kanuni’den bile daha şık giyinirdi diye bahseden gözlemciler var döneminde. Eninde sonunda bu da bu kadar gösterişin sonunun gözden tümüyle ırak olmasına yol açıyor.”

Pargalı’nın Hatice Sultan’la evlilik meselesi nedir?

“İbrahim Paşa’nın evlendiği, İbrahim Paşa’nın yaşadığı, mutlaka eşiyle de yaşadığı saray bu. Onda bir tereddütümüz yok. Ne kadar mutlu olduğu insanın o düzeyde sorumluluklarının olduğu zaten çok zor. Hele Hatice Sultan ile evlenip evlenmediği tümüyle bir muamma. Tabi varsayım,  tümüyle varsayım. Yani böyle olduğunu söyleyenler var. Yani Kanuni Sultan Süleyman gibi bir isim kalkıp saraydan buraya geldiyse bu düğüne katıldıysa eninde sonunda sadrazam onun bir memuru diye düşünülüyor. Mutlaka aileden biriyle evlenmiştir diye ama aslında bakarsanız böyle değil çünkü zaten çok yakında. Dolayısıyla kiminle evlenirse evlensin gelmiş olması Kanuni’nin çok muhtemel ve eşiyle yazışmaları var mesela.”

“Hiçbir zaman için Hatice Sultan olduğuna dair bir delil yok elimizde. Kanuni’nin buraya gelmesi ve bu varsayımların birazcık kulaktan kulağa yayılması dışında hani Mimar Sinan da Mihrimah Sultan’a aşıktı diyorlar ya kim sormuş Mimar Sinan’a böyle bir şeyin olup olmadığını. Hatta olmadığı zaten kesin. Hiçbir delil olmaması değil, olabilir tarafı da yok zaten ama yani öyle bir aşk diye bir kavram yok o zamanlarda çünkü evlilikler her zaman politik. Burada Kanuni o kadar yakın ki bir de aynı zamanda hanedana dahil etmesi için hiçbir sebep yok aslında bakarsanız. Her hikayede büyük bir aşk aranıyor. Aşkı bulduk mu mutlu olacağız zannediliyor ama anlaşıldığı kadarıyla İbrahim Paşa ve Hatice Sultan arasında bir aşk yok. Kanuni Sultan Süleyman ile akrabalık ya da hısımlık bağı kurulmamış gibi görülüyor.”

Hangi düğün daha görkemli?

“Kanuni Sultan Süleyman çok sevdiği kız kardeşini evlendirecek kadar çok makbul tuttuğu sadrazamı İbrahim Paşa öyle bir düğün yapar ki 15 gün At Meydanı’nda şölenler yapılır. Tabii Kanuni Sultan Süleyman bu düğünün en büyük konuğudur. Şimdi size bir rivayet anlatacağım.  1524 yılında Pargalı İbrahim Paşa ile Hatice Sultan’ın evlenmesinden tam 6 yıl sonra Kanuni 3 çocuğuna yine bu meydanda dillere desten bir düğün yapar. Ancak halk arasında düğünle ilgili söylentiler başlar, Hangi düğün daha görkemliydi diye.”

“Bu dedikodu sultanın kulağına gider, Kanuni, Pargalı’yı yanına çağırır ve sorar: “Söyle bakalım senin düğünüm mü daha muhteşemdi yoksa bu sünnet düğünü mü?” der. Paşa diplomatik bir incelikle hemen cevap verir: Şüphesiz benim düğünüm kadar muhteşem olmuştur der. Kanuni beklemediği yanıtı duyunca sinirlenir ama pek belli etmez, İbrahim Paşa yine devreye girer: “Benim düğünümde iki cihan padişahı vardı” der… İşte bu muhteşem yanıt üzerine Kanuni, “Bana söyleyecek kelam bırakmadın” diyerek Paşa’yı tebrik eder.”

İbrahim Paşa, sultana olan yakınlığı nedeniyle önceleri ‘makbul’ idamının ardından ise ‘maktul’ olarak anıldı. Peki İbrahim Paşa bu kadar iyi bir yetkideyken neden gözden düştü? Onu idama götüren süreç nasıl gelişti?

“Kurb-i Sultan Ateş-i Suzan derler. Yani padişaha yakın olmak korur. Aleve yakın olmakla aynı şekilde değerlendirilir. Ne olursa olsun çok büyük bir güce çok yakın olduğunuz zaman o güçten hem olumlu anlamda yani ikbal anlamında makbul olabilirsiniz ama bir yandan da riski de her zaman ço büyük olur çünkü kendi oğluna bile acımayan, kendi oğlunun bile idamına karar veren bir isimden bahsediyoruz eninde sonunda. Dolayısıyla aslında olagelen durum bizi şaşırtmamalı diye düşünüyorum. Bir de tabi ki ne olursa olsun insanlar padişah bile olsalar kendi başlarına karar vermiyorlar. Mutlaka etrafını dinliyor. Başkalarının dedikoduları, çekememezlikleri her zaman başarılı insanların meyve veren ağaçta olduğu gibi taşlanmasına yol açıyor.”

Pargalı İbrahim Paşa’nın kabri nerede?

“Gerçekten de bir mezarın bulunması için ya o mezara dair çok önemli bir detayının zamanında anlatılmış ve karşımıza bugün çıkıyor olması gerek veya doğrudan doğruya mezar taşının varolması gerekiyor. Mezar taşının varolduğuna dair bir bilgimiz bile yok. İkbalden düşmüş bir kişiyi lanetlemek demesek bile en azından unutmaya mahkum etmek, unutulmaya mahkum etmek heralde o andaki birincil amaçtı. O yüzden de anıtsal bir mezar yapılmamış olmasını sonraki zamanlarda da unutulmuş olmasını çok makul karşılamalıyız.”

İSLAM DÜNYASININ NADİR ESERLERİNİ BARINDIRIYOR

Sultan sarayları dışında günümüze ulaşılabilen tek özel saray İbrahim Paşa Sarayı, yüzyıllar boyunca çoğunlukla devlet konutu olarak kullanıldı.

Paşalara, onların eşi hanım sultanlara tahsis edildi. Bir süre de misafirhane olarak elçilere hizmet verdi. 1983’ten bu yana Türk İslam Eserleri Müzesi olarak hizmet veriyor.

Abbasi, Memlük, Selçuklu ve Osmanlı döneminin az bulunur örneklerini sergileyen müzedeki eserler, İslam dünyasının farklı köşelerinden toplanmış.

Müze, dünyanın en iyi halı koleksiyonlarından birine sahip olmasıyla tanınıyor. Halılar arasındaki şaheser parçalarsa 13. yüzyıla ait Selçuklu örnekleri.

Büyük salonların bulunduğu geniş camekanlı kısımda olağanüstü zengin Türk halıları koleksiyonu yer alıyor.

Müze, halı koleksiyonlarının yanı sıra nadir sanat eserleri olan el yazmalarıyla da öne çıkıyor.

Cam eşyalar, taş ve pişmiş toprak eserlerle metal ve seramik objeler de sergilenen diğer kıymetli parçalar.

Halı bölümünün alt katı da, son birkaç yüzyılın Türk günlük yaşamının yansıtıldığı etnografya koleksiyonuna ayrılmış.

scroll to top